Kıymetli okurlarım,
Bir önceki yazımızda STK’ların görev ve sorumluluklarına değinmiştim daha çok yararları hususunu öne çıkarmıştım. Yararları çok olacak ki yazı uzamıştı ve yazının uzunluğu bir okurum tarafından haklı olarak eleştirilmişti. STK’ların yararları ile alakalı da okur yorumları dikkatimden kaçmadı. Eleştirileri notlarım arasına aldım. Her birimizin STK’larla iletişim halinde olma ihtimali çok yüksek. Çünkü her bölgede dernekler, sendikalar, vakıflar, odalar vardır. Yaşadığımız yer veya mesleğimiz gereği aidiyetimiz şekillenir. Doğal olarak işin içindeyiz ya da çoğu şeye vakıfız. Bu yüzden yazdıklarımı, yazacaklarımı ve sübliminalleri kafanızda şekillendirebilirsiniz. Yorumlarınızla desteklemeniz veya eleştirmeniz katkı sunuyor, en başından belirteyim. En baştan belirtmem gereken bir husus daha var; çakıl taşlarından bahsederken elbette eksiklerimiz ve olumsuzluklarımız gündeme gelecek. Kastımız ne bir kişi ne de bir kurumdur. Genel olarak STK’larda olan yaygın yetersizlikler ya da farkında olmadan doğrudan sapmalardır, diyelim ki kimse gönül koymasın ancak öz eleştirilere de olanak sağlasın.
1. Başkanlık
STK başkanlarımızın vakitlerinden, ceplerinden, sosyal yaşamlarından ve ailelerinden ne kadar çok fedakârlık yaptıklarına şahidim. Yıllarca işin içinde biri olarak çok iyi biliyorum, saydığım tüm alanlarda STK temsilciliği özveri ister. Bu öz veriyi göze alırlar genelde kıymetli temsilciler. Gece gündüz demeden, yakın uzak hesabı yapmadan olmaları gereken her yerde olurlar. Her taziye asli görevleridir, mutlaka bulunurlar. Düğün, nişan, sünnet, toplantı, program, açılış, davet vb. katılım gerektiren her yerde gördüğüm kadarıyla olurlar. Masrafları ceplerinden gider. Ağırlama, karşılama, uğurlama faaliyetlerini de cepten harcamalarına ekleyebilirsiniz. Bu faaliyetleri gerçekleştirirken ailelerini, özel işlerini, sosyal yaşamlarını haliyle ihmal etmiş olurlar. Erdemli davranışlar sergileyen tüm başkanlarımıza minnettarız. Buraya kadar hemfikiriz.
Lakin fedakârlık gibi önemli bir değerin yanına koymamız gereken bazı kriterleri oturtmadığımızda “Bu fedakârlık neden?” sorusu akla gelir.
Doğrusu: Bir STK kurulacaksa eğer, oluşturulması planlanan çatı altında ortak kabiliyet hareketi olan kişiler bir araya gelir. Bu kişiler telakkide bulunur bir fikir birliğine varırlar. Kurulacak STK’ya halkın ihtiyacı olup olmadığının fizibilitesini yaparlar. İhtiyaç hâsıl olmuşsa kurma kararı alınır. Temsil edecek ekip, yönetim belirlenir. Kendi aralarında istişarelerde başkanlık ve diğer görevler taksim edilir. Tüzükte yönetimin yetki süresi bellidir. Bu süre zarfında faaliyetlerini icra eder. Yetki süresi dolduğunda yeni dönem için demokratik teamüller işletilir. Çatı altında olan ya da olacak tüm kişi ve kurumlar eşit oranda seçme ve seçilme hakkına sahiptir, öyle olmalıdır. Yönetime ortak olmak isteyenler olabilir, olmalıdır. Yeni dönemde yeni ya da yeniden seçilen yönetim yetkilendirilir. Tüm paydaşların desteği kendiliğinden oluşur.
Yanlış: Kişisel hedefleri olan bir kişi çıkar. Şirin ifadelerle yakın çevresinden birkaç kişinin onayını alır ya da almaya gerek duymadan işe koyulur. Bireysel temaslara başlar. Tek başına ya da başkan yardımcılığı sözü vererek yanına aldığı bir iki kişiyle ziyaretler gerçekleştirir. Genel olarak projesi yoktur. Var olan kurumları eleştirerek yol almaya çalışır. Eleştirdiği kurum yetkilileriyle bir araya geldiğinde can ciğer kuzu sarması olurlar. Çok iyi görüntü verirler. Çünkü diğer kişi de benzer yöntemler kullanır. Birlik beraberlik naraları atılır. Bu kısımla ilgili dinlediğim bir kıssayı paylaşma ihtiyacı duydum.
(Zamanın birinde bir beldede çok ünlü bir türbe varmış. Türbenin yanı başında öğrencilerin ders almak için gittikleri bir yapı ve buranında etkili bir sorumlusu (hocası) varmış. İnanışa göre türbeye giden hastalar iyileşir, dilekler gerçekleşir, hocaya da minnet duyarlarmış. Bu ün yayılmış. Hocanın evvelini kimse bilmese de mevcut durumdan kaynaklı herkes övgüyle bahsedermiş. Kısacası hoca toplumda bir algı oluşturmuş. Haliyle kervan yola dizilmiş, cukka doluyormuş. Aradan yıllar geçmiş öğrencilerinden biri yeterli eğitim aldığını düşünerek memleketine dönmek istemiş. Hocası da müsaade etmiş. Kendisine bir sıpa hediye etmiş ve talebesini uğurlamış. Talebe memleketine doğru yol alırken bir süre sonra sıpa yol yorgunluğuna dayanamamış. Talebe de hocasının emanetini koruyamamanın üzüntüsüyle ölen sıpayı bulunduğu yere gömmüş, üzerini toprakla örtmüş, tek başına yola devam etmiş, memleketine varmış. Bir süre sonra yolu hocasının emanetini gömdüğü yere düşmüş. Bir de ne görsün? İnsanlar sıpanın gömüldüğü yere ağaçlar dikmişler, dilek bezleri bağlamışlar, gelen giden eksik olmuyor. Toprağın altında ne olduğunu bilmeden medet umulur olmuş. Talebe durumu görünce hocasının mekânı gelmiş aklına ve bir yapı inşa etmeye karar vermiş. Hemen işe koyulmuş, günün şartlarına göre bir yapı yapmış. Kendisi de sürekli orada kalmaya başlamış. Bir düzen de olunca gelen giden sayısı iyice artmış, öğrencileri olmuş. Derken ünü yayılmış. Hocasının yaşadığı yerlerde bile talebenin türbesinden bahsediliyormuş. Hoca birkaç kişiden duyunca merak etmiş. “Şu ana kadar böyle bir türbe yoktu. Bu da nerden çıktı?” demiş. Merakla yola koyulmuş. Bahsi geçen yere geldiğinde insanların buraya daha yoğun ilgi gösterdiklerine gözleriyle şahit olmuş. Sorumlu kişiyi sormuş, karşısında talebesini görünce şaşkınlığı bir kat daha artmış. Oturmuşlar bir kenara hoca sormuş, talebe durumu izah etmiş. Hoca gülümseyerek “Oğlum sana bir sır vereceğim, ben de mekânımı sana verdiğim sıpanın annesini gömdüğüm yere inşa etmiştim. Allah bize yürü kulum demiş. Kimseye söyleme işine sahip çık. ”demiş.)
Kıssadan hisse;
-Ahbap çavuş ilişkisi ile toplumun mukaddes değerleri kişisel çıkarlar uğruna kullanılıyorsa,
-Körler sağırlar birbirini ağırlar misali, muadil görevde kişiler birbirlerinin eksiklerini çözüm odaklı dile getirmek ve gidermek yerine karşılıklı övgü oluyorsa,
-Başkanlık apolet olarak görülüyor ve kullanılıyorsa,
-Başkanlık yapan kişi bu göreve kişisel hedefleri uğruna talip olmuşsa ve kitleye kabul ettirmişse,
-Başkanın her türlü donanımı idare ettiği kurumun standartlarının üzerinde değilse,
-Başkanda vizyonerlik eksikse,
-Bir kurumun başkanı hizmet üretemiyor, proje çıkaramıyorsa,
-Muadillerinin projelerini hazmedemiyor ve engellemeye çalışıyorsa,
-Başkan ben olayım, benim başkanlığımda birleşelim diyorsa,
-Başkanlık görevini ifa eden kişi yapıcı ve tutarlı olmak yerine duruma göre hareket ediyor, yerine göre ağız değiştiriyorsa,
-Başkanlık görevini ifa eden kişi, kurumsal davranış dışında reaksiyon içindeyse yani kendi başına yardımcılık, birim başkanlığı vb. sözüm ona makamlar dağıtıyorsa,
-Başkanın yaptıklarında ve ifadelerinde ifrat ve tefrit varsa, yani; 10 koli dağıtıp 1000 koli dağıttım diye paylaşıyorsa,
-Başkan parayı verenin düdüğünü çalıyorsa,
-Başkanlık vazgeçilmez olarak görülüyorsa, vay halimize.
O vakit başkanlık önemli bir etkendir. Başkanlık görevine bakış açımız, demokratikleşme ve profesyonelleşme yolunda önemli bir çakıl taşıdır. Başkanlık görevini ifa edenlerin dikkatli ve nitelikli davranmaları icap eder. Aksi halde yanlarında nitelikli adam bulamazlar.
Nitekim ”Balık baştan kokar.” Vesselam.