Abdullah Karaduman yazdı
Abdullah Karaduman Doğubayazıt kitabında alıntıdır
Kurtuluş Savaşıdan Sonra İngilizlerin Casusluk Çalışmaları
Şeyh Hüseyin Berzenci-Şêxê Çadirê-(Lawrence)
Çocukluğumda Şêxê Çadirê diye birini büyüklerden dinlemiştim bu olayı incelemeye başladım.
Şu bilgilere uşlatim:
Lawrence 16 Ağustos 1888 yılında Britanya’da dünyaya gelmiştir. İngiltere ordusunda subay olarak görev almış, Ortadoğu’da subay olarak görev yapmış Arapça, Farsça ve Kürtçeyi tam olarak öğrenmiş hatta Kürtçeyi tüm lehçeleri ile konuşurmuş. Daha sonraları İngiliz ordusundan ayrılarak İngilizler adına casusluk görevi üstlenmiştir. Arap ülkelerinin Osmanlı’ya karşı ayaklanmasına çok yardımcı olmuş, onları Osmanlı’dan ayırmıştır. Arapları Osmanlıdan ayırmanın İngiliz Devleti’nin yararına olduğuna inanmış ve öyle de olmuştur. Arapların bir kısmı onu kahraman bir lider olarak kabul eder. Lawrence 19 Mayıs 1935 yılında hayata veda eder. Bu casus, Arabistan’daki görevini bitirdikten sonra doğuda başlayan olaylara katkıda bulunmak için Doğubayazıt’a gelir. Kendisini Arap şeyhi olarak tanıtır. İsminin Hüseyin olduğunu söyler ve yanında çok sayıda Kur’an-ı Kerim getirir. Halka parasız verir. Yanına yardımcılar bulur. Söylenenlere göre yanında dürbün, elfeneri, motosiklet de varmış. Çok becerikli bir ajandır. Çadırını yukarı Doğubayazıt’a
kurar her gece, saat tam 12’de çadırının üst ucuna yerde bir elfeneri ile ışık verir. Halk onu o şekilde görünce hayrete düşer ve çok önemli bir şeyh olduğuna kanaat getirir. Allah’ın nuru onu aydınlatıyor diye ünü her taraf yayılır. Köylerden, yaylalardan gruplar halinde insanlar onu ziyaret edince, çevreyi iyi tanıyan yardımcılarına dürbün vererek grupların önünden gelen bazı şahısların
ismini öğrenir. Eşkâllerini ister. Yardımcıları da onu öyle bilgilendirirler. İlk olarak yanına varan insanlara adları ile hitap eder, bu da kerametini güçlendirir. En çok da kadınlar yanına gelir muskalar yaptırırmış. Şeyh Hüseyin’in amacı İslam dinin içine nifak sokmak, insanları saptırmak ve hurafelere inandırmaktır. Ağrı Dağı İsyanı’nda halkı dağa gitmeye ikna etmeye çalışmış, çadırını Ağrı Dağı’nın eteğinde bir vadide kurmuştur. Rahmetli Hacı Hüseyin Çoktin hatıralarında şöyle anlatıyor: “Ben 9-10 yaşlarında idim. Kuzu çobanlığı yapıyordum. Kuzularım çadıra yaklaşanca beni yanına çağırdı. Bir tasa su doldurmuştu. Beni tasın yanına oturttu. Üzerime bir battaniye
örttü. Tasa bak ne görüyorsun dedi. Ben de ‘su’ dedim ikinci sefer aynısını yaptı. Ne görüyorsun dedi? Ben yine ‘su’ deyince bana kızdı ve beni çadırdan kovdu.” Bunun gibi saçma olaylar bir sürü olmuştur. En son olarak bazı insanlar onun sahtekâr olduğunun farkına varınca bir gün çadırını terk edip takma sakalını da çıkararak İran tarafına kaçmıştır. Bu gibi olaylar bölgede yaşanmış, halk da bunlardan kendisine dersler çıkarmıştır. En çok da din adamlarını saptırmaya çalışmış, onlara Müslüman kılıklı görünmüş, kendisini âlim olarak tanıtmıştır.