Türkiye, dünyanın en zengin termal kaynaklarına sahip ülkeleri arasında bulunuyor. Bazı bölgelerdeki termal zenginlikler, değerlendirilip ekonomiye kazandırılırken, bazı bölgelerimizde de maalesef atıl durumda bulunuyor.
Doğu Anadolu Bölgesi’nin en zengin termal kaynakları ise, Ağrı’nın Diyadin ilçesinde yer alıyor. Ancak, buradaki zenginlik de çok uzun yıllar atıl durumda kalmış, kaplıcalardan yararlanmak isteyen vatandaşlar, derme-çatma, hijyenik olmayan ortamlarda bu kaplıcalardan faydalanmaya çalışmış. Binlerce metreküp termal su da, kendi kendine kaynadığı pınarlardan akarak göz göre göre değerlendirilemeden yok olmuş.
Diyadin kaplıca alanı deniz seviyesinden 1925 metre yükseklikte bulunuyor. Bu özelliğiyle bile, dünyanın sayılı termal bölgeleri arasına girmeye aday.
“ÇOCUKKEN ÇALIŞMAYA BAŞLAMIŞ”
Çocuk yaşlarda ailesiyle birlikte, doğduğu Diyadin’den göç ederek İzmir’e yerleşen ve burada hayata tutunan Orhan Özden ismi, bugünlerde Ağrı’da oldukça duyulur oldu. Peki kimdir Orhan Özden, neden çok uzun yıllar sonra doğduğu topraklara gitti ve orada neler yaptı?
Kısaca ve gözlemlediğimiz kadarıyla bu sorulara cevap arayacağız yazımızda. Başta da belirtmiştik. Çocuk yaşta ailesiyle birlikte İzmir’e göç eden, Orhan Özden, çocukluğundan itibaren çalışmaya başlamış. Restaurant, pastane ve değişik işkollarında faaliyet gösteren işyerlerinde, elinden ne gelirse yapmaya çalışmış ve para kazanmış.
Yaşı biraz ilerleyip İzmir piyasasını da daha iyi tanır hale geldikten sonra, kendi işyerini açma fikri zihnini kurcalayıp durur olmuş.
İzmir-Karabağlar’da, ‘Mevlana’ markasıyla, kendi pastanesini açmış. Dükkanını ve işlerini zaman içerisinde büyütmüş ve o bölgede tanınan bir marka haline getirmeyi başarmış.
Hani tırnaklarıyla kazıya kazıya geldi sözü vardır ya, bu söz tam da Orhan Özden’i tanımlıyor sanki.
“ARTIK SULAR BOŞA AKMIYOR”
Çok çok uzun yıllar sonra, bir vesileyle doğduğu topraklara Diyadin’e gitmiş. Orada, ailesinin topraklarında, atıl durumda duran ve boşa akıp giden termal kaynakları görmüş. Üstelik, modern bir kaplıca tesisi olmaması, insanların sağlıksız koşullarda bu ‘Allah vergisi zenginlik’ten yararlanmaya çalışıyor olması hem canını acıtmış, hem de burada modern bir tesis, otel yapabilir miyim diye kendi kendine sormaya başlamış.
İzmir’e dönmüş, burada bir yandan pastane işlerini takip etmiş, fırsat buldukça da Diyadin’e gidip fizibilite çalışmaları yapmış.
Aklındaki tesislerle ilgili projelerini çizdirmiş; Kaymakam, Vali, İl Özel İdaresinden bir yetkili, kimi bulursa, projesini ve fikrini paylaşmış. İlk başlarda, ona inananlarının sayısının çok olduğunu söylemek zor. Ancak o, yılmamış, pes etmemiş.
Tesis yapımı için, ilk kazma vurulduğunda, ‘ben bu işi başaracağım ve herkesin gıpta ile baktığı bir tesisi memleketime kazandıracağım’ kararlılığındaymış.
İşin sonuna kadar, bu kararlılığı sürmüş.
Geçtiğimiz günlerde, bir vesile ile Orhan Özden’i ve kurup işletmeye başladığı Özyaşam Kaplıcaları ve Termal Otel’i ziyaret ettim. Gerçekten memleketim adına gururlandım. Geçmiş yıllarda gittiğimde, neden biz de bu doğal zenginlikten hakkıyla yararlanamıyoruz diye hayıflanırdım.
Ama Orhan Özden’in Diyadin’e, Ağrı’ya, Doğu Anadolu Bölgesi’ne ve Türkiye’ye kazandırdığı bu tesisleri gördükten sonra, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
Gerek havuzları, gerek soyunma odaları, özel havuzları, kafeterya ve dinlenme ile mangal alanlarıyla dört dörtlük bir tesis olmuş.
Şimdilerde hatırı sayılır sayıda yerli turist, buraya geliyor ve ciddi bir iç turizm potansiyeli var Diyadin’de. Kim bilir belki önümüzdeki yıllarda, Türkiye’yi ziyaret eden yabancı turistler de Diyadin’i tur programlarına dahil eder.
Onlarca kişiye istihdam sağlayan, Ağrı’da gezilebilecek yerlere bir yenisini ekleyen, sempatikliği ve içtenliğiyle her misafiriyle yürekten ilgilenen Orhan Özden’i tebrik ediyorum.